Mimarlık, tarih öncesi dönemden günümüze kadar uzun bir gelişim süreci geçirmiştir. Bu süreçte değişim bazen mimarlığın kendisinde olmuş ve sonrasında diğer değişkenlere yayılıp kendini kabul ettirmiş, bazen de bunun tam tersi olmuş. Öyle ki mimarlık; üzerinden geçen her şeyi pratiğe dönüştüren, somut okunurluk kazandıran bir daldır. Mesela Ortaçağ Avrupası’na baktığımızda kilisenin toplum üzerindeki baskıcı etkisiyle oluşan skolastik düşünce (¹) biçiminin gotik katedrallerin ortaya çıkmasına sebep olduğunu, yani toplumsal değişimin mimariyi etkilemiş olduğunu söyleyebiliriz. Mimarinin; toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel temellerinden yaratılan bir tasarı olduğu aşikar. Döneminin tüm değişkenlerinin vücut bulduğu bu eserler, sahne olarak tarihi kullanan bir gösteri gibi. Şimdi bu aktarılan çoklu ilişkiyi örneklerle inceleyebiliriz.
Binalarla Konuşunuz!
Dönemin gotik mimarlarının tasarlama süreçleri birçok etken tarafından sınırlandırılmış. Mesela yapıların düşey unsurlar üzerinden oluşması Hristiyanlığın o dönemlerdeki göksel inanç anlayışının bir yansıması. Ayrıca gotik katedrallerdeki kabartma ve vitraylar (²) Hristiyanlık inancının halka görsel olarak aktarılması için tasarlanmış. Mimarlar bunu bir çeşit ibadet olarak görmüşler; Mısır Piramitleri’nde olduğu gibi… Dememiz o ki; bunun gibi dönemin Avrupa’sını köklü değişimlere iten Derebeylik Sistemi ve merkezi krallıkların yanında; Roma Kilisesi Mücadeleleri ve Haçlı Seferleri gibi olayların mimariye olan yansımalarına bakılarak çıkarımlar yapılabilir. Farklı disiplinlerdeki birçok tarihçinin mimari yapıtlar üzerinden yaptığı saptamalar literatürdeki yerini çoktan almış durumda.
Notre Dame Katedrali – © wikizero.co
Notre Dame Katedrali’nin batı cephesinde önemli dini olaylar okuma yazma bilmeyen halka görselleştirilerek anlatılıyor. Bu üç büyük kapı yerleştirilmiş kabartmalarla yapılıyor. Meryem Ana Kapısı; Meryem Ana‘yı, Son Yargılama Kapısı; yeniden tahta çıkan İsa’nın on bakire de dahil olmak üzere yaşayanları ve ölüleri yargılamasını, Azize Anne Kapısı; Meryem Ana’nın annesi Azize Anne’ye ait hikâyeleri anlatıyor.
28 heykel Kudüs Kenti’nin kurucusu Davud‘un babası Yesse’nin soyunu; yani Yahuda ve İsrail Kralları’nı temsil eder. – © saventravel.com
Binalara Sorular Sorunuz!
Örneğini verdiğimiz dönemin koşullarına biraz daha inecek olursak; kilisenin, asillerin ve burjuva sınıfının istekleri etrafından dönen bir Avrupa düzeninde, ne sanatın ne de mimarlığın hür bir eksen etrafında çarkını döndürdüğü söylenemez. Tabi kendisini halktan bağımsızlıştıran bu düzen bir yere kadar ilerleyebilmiş ve ‘’yeniden doğuş, canlanış’’ anlamına gelen Rönesans dönemi başlamış. Rasyonel düşünce ile yaratılan farkındalık, dini baskının sivil yaşam üzerinde oluşturduğu amborgoyu kaldırmış. Laik bir toplum düzenine geçilmesiyle; dini yapılar üzerinden ilerleyen mimarlık artık kabuğunu kırmış ve yeni yapı türlerine yönelmiş. Kamusal veya konut gibi yapı tipleri üzerinde çalışılmaya başlanmış. Rönesans’ı Reform hareketleri ve Aydınlanma Çağı takip etmiş. Ve bunların devamında insanlık tarihinin ikinci büyük değişimi diyebileceğimiz Sanayi Devrimi başlamış.
Binalarla Tartışınız!
‘’Sanayi Devrimi’ni aslında skolastik düşünce doğurmuş’’ diyebilir miyiz? Peki ‘’mimar ve sanatçıların etkisi olmuş’’ diyebilir miyiz? Dolaylı düşünürsek evet, diyebiliriz… Dünyayı bir olgu, bir zümre, bir düşünce etrafında döndürme fikri ne kadar başarılı olabilirdi ki? İnsanlar salt akıllarını kullanmalarını engelleyen bu düzeni, yine salt akıllarını kullanarak aşmışlar. Aydınlanmış insanlar, Antik Çağ bilginlerinin şu sözünü mesken bellemişler: ‘’İnsan her şeyin ölçüsüdür’’. Sadece akıl kullanılarak gerçek ve faydalı bilgiye ulaşabileceklerini fark edip bu doğrultuda çalışmaya başladılar. Newton, fizik ve matematik alanında ilerlemeler kaydetmiş. Kopernik; Güneş’in merkezde olduğu bir sistemi savunup, Güneş’in Dünya etrafında değil de Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü söylemiş. Galileo Dünya’nın yuvarlak olduğunu ispatlamış. Dekart ise analitiği ve geometriyi geliştirmiş. Bütün bunların yanında edebiyat eserlerinde toplumsal konular işlenmeye başlanmış, Mozart bu dönemin etkisiyle yetişmiş. Bunun gibi sayılabilecek daha niceleri var… Tarihte sahne sırası aklını kullanma cesaretine sahip olanlara gelmiş. Kısacası o dönemin eserleri; sadece mimarlık ya da sanat tarihçilerini ilgilendirmiyor; o dönemde her şeyi altında toplayan Kilise’nin Reform karşısında yaşadığı dini, kültürel ve siyasi krizlerdeki entelektüel süreçlere de ışık tutuyor.
Binaları Görünüz!
Andrew Leach’ın ‘’Mimarlık Tarihi Nedir?’’ adlı kitabında ‘’Tarihsel Kanıt Olarak Mimarlık’’ başlığı altında dile getirdiği gibi: ‘’Her çeşit mimarlık yapıtı kendi başına entellektüel tarihin, toplumsal tarihin, nüfus tarihinin, kültür tarihinin, kurum tarihinin, askeri tarihin, din tarihinin, bilim tarihinin, siyasi tarihin, ulusal ve bölgesel tarihlerin, tabii ki sanat tarihinin, teknoloji ve inşaat tarihinin ya da kentsel tarihin ortaya attığı mimari olmayan tarihsel sorunların kanıtı haline gelebilir; tüm bu tarihler mimarlık tarihinin mimarlık konularıyla ilgilenme biçimine yaklaşabilir. Mimarlık yapıtlarına bakan gözler yapıtın yapıldığı döneme ait bir birçok şey öğrenebilir. Yapıtlarla konuşan gözler kim bilir başka neler öğrenebilir…’’.
1-Katolik kilisesinin bağnazlığından doğan, baskıcı, karanlık düşüncedir. Araştırma, incelme ve bilimsel faaliyetler yasaktır.
2-Heykel ve cam süslemeleri