İstanbul Boğazı, tarihten bu yana sunduğu fırsatlar, gösterdiği çeşitlilik, renklilik ve karmaşıklığı ile canlıların yoğunlukla yaşamayı tercih ettiği alanlardan biri olmuştur. Kıyısına kurulduğu Boğaz da İstanbul’un simgesi haline gelmiştir. Kentin hızla gelişmesiyle nüfusu büyük ve hızlı bir artış göstermiş, ancak kullanıcıların toplumsal ihtiyaçları doğrultusunda planlanamamıştır. Günümüz kentleşmesinin getirdiği koşullara bağlı olarak da bir gelenek haline gelmiş olan mahalle bostanları kültürünü kaybetmiş.
Tarihten bu yana bostanları ile yaşayan İstanbul şehri için bostan kavramı kent belleği içinde çok güçlü bir imge olarak kendini gösteriyordu. İstanbul için kendi gıdasını üretmek amacıyla kurulan mahalle bostanlarının; bu özelliğinin de ötesinde kente ve kentliye kattığı bir çok veri var. Ancak bu özelliği günümüze kadar taşıyamamış. Bu bağlamda günümüz İstanbul’unun ve halkının toplumsal bir gereksinimi haline gelen bu güçlü kavramı kaybetmek üzereyiz. Mahalle bostanları İstanbul kent belleği içinde yok olan değerlerin başını çekmekte belki de…
1422 İstanbul Bostanları Haritası – Copyright © gaiadergi.com
İstanbul sokaklarının isimlerine dikkat ettiğimizde geçmişte ne kadar çok bostan olduğunu anlayabiliriz. Bir zamanlar bostan olmaları sebebiyle isimlerinin içinde bostan kelimesi geçen bu sokaklar, bize bir kaynak teşkil ediyor. Çengelköy, Şişli, Kadıköy, Üsküdar gibi farklı ilçelerde bulunan ve adlarında bostan kelimesi geçen sokaklar, buraların geçmişlerinde tarıma elverişli arazilerle bezeli olduğunun minik birer ipucu niteliğinde. İnsan beyni (yorumlayan, interpretant) bir uyarıyı aldığı zaman (gösteren, signifier) bunu anlamlandırabilmek için belleğinde yerleşmiş anlam birimlerine, yani göstergelere (signs) başvurarak gelen uyarıya en uygun “kavramı” (gösterilen, signified) bulup uyarıyla ilişkilendiriyor. Bu durumda söyleyebiliriz ki ‘’bostan sokak’’ kavramının bizlere bostan olma durumunu çağrıştırması geçmişimizden gelen birçok uyarıcı etkene dayanıyor. Aslında İstanbullular köy yaşantısından, yani kendi üretimini yapabilen bir kültürden şehre gelen bir toplum. Kültürlerinde olan toprakla ilişkileri; kente ilk geldiklerinde anılarındaki öğrenmiş oldukları göstergeler olan bostanları bir kod haline getiriyordu. Ama şehre adapte olmanın yolunu köy yaşantısından tamamen vazgeçmekte bulduklarından, bu kod olma durumu yitirilmeye yakındı. Bu vazgeçtikleri şey onları kentli yapmaksızın, bulundukları kente yabancılaştırdı.
Biraz daha eskilerden bahsetmek gerekirse Theodosius Surları (İstanbul Surları) (¹) yapıldığından beri yani 400’lü yıllardan beri bostanlar var. Bu bahsettiğim surların içindeki bostanlar günümüzde de yabancı olmadığınız Yedikule Bostanları. Theodosius’un buyurduğu güzel bir emir üzerine surların alt tarafı tarımla ilgilenen halkın depo olarak kullanımına ayrılmış. Yani Bizans döneminden beri var olan surlar, bostanların da aynı dönemlerden beri var olduğunun kanıtı oluyor. Bostanların varlık kaynağı olan bostancılar bu somut olmayan kültürün aktarıcıları. Bizanslı bir bostancının işlediği toprağı devingen zaman akışı neticesinde gün geliyor Rum, Ermeni, Arnavut bostancılar işliyor. Aynı toprağı, aynı teknikle… Günümüzde ise Kastamonu Cide’den gelen bostancılar tarafından işleniyorlar. Bilgi Bizanslı bir bostancıdan Kastamonulu bir bostancıya elden ele aktarılmış. Doğal olanın güzelliği de burada işte… Gördüğünü yaparak, tecrübeyle süsleyerek ileriye aktarmakta…
Yüzyıllar boyunca süregelen bu ilerleyiş 1980 yılından itibaren İstanbul için rota değiştirip yok olmaya başlıyor.Mesela şuan Yenikapı metro istasyonu olarak kullandığımız yer önceden Langa Bostanları’ydı. Bizans sarnıçlarının fonksiyonsuz kalmasıyla tarım arazisine dönüştürülen çukur bostanlar vardı, artık onlar da yok. Çengelköy Bostan Sokak’ta bulunan bir tarım arazisinin yıllar içerisinde nasıl yok olduğuna dair aşağıdaki verilerde yok edilen başka bir bostanı gösteriyor.
Her şey bir yana; bostan kentleşmenin getirisi olan yozlaşmış üretim sektörüne karşı duruşta, üretken bir imgedir. Kentlinin yaşadığı kentle arasındaki ilişki çerçevesinde aitlik duygusunun gelişmesi için önemli bir etkendir. İnsanın üzerinde yaşadığı kara parçasına sahip olmakla değil, onunla anlamsal ilişkiler kurarak kazandığı aitlik duygusu; toprakla kurulan ilişkinin, topraktan ürün elde etme fikrinin neticesinde kurulan bir bağdır. Bu bağlamda bostancılık zamanla yabancılaştıkları kent hayatı içerisinde bireyleri toprağa dolayısıyla kente bağlayan bir aracı haline getirebilir, kentle daha kolay bağ kurmayı ve kenti benimseme güdülerini güçlendirebilir. İnsan ilişkilerini yutan kent hayat anlayışı içerisinde mahalle bostanları; bireyler arasında kurulan ilişkilerin paylaşılabilir olmaları durumunu güçlendirir. Toplumsal bütünleşme bilinci açısından büyük önem taşımaktalar. Mahalle bostanları; kentlinin diğer kentlilerle iletişim kurması açısından birçok neden yaratan, sosyalleşme imkanı sağlayan, bilgi ve birikimlerini aktarabildikleri ve ortaya çıkan başarıyı toplumun bütünüyle paylaşılabilir kılan alanlar olmaları nedeniyle toplum olma bilincini kuvvetlendiren unsurlardır.
1-İstanbul’un çevresinde bulunan, Doğu Roma zamanında yapılmış şehir duvarlarıdır. İstanbul’un etrafını çeviren surlar tarihte 5. yüzyıldan başlayarak inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir. Son yapımı MS 408’den sonradır. II. Theodosius (408-450) zamanında İstanbul surları Sarayburnu’ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray’a bu taraftan ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule’ye, Yedikule’den Topkapı’ya, Topkapı’dan Ayvansaray’a uzanıyordu.
(http://www.wikizero.co/index.php q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvxLBzdGFuYnVsX1N1cmxhcsSx)