Bu yazı Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog Micheal Foucault’un kendi üretisi bir terim olan Heteroptopya üzerine yazılmıştır. Heterotopya günlük yaşantımız süresince gözlemleyebildiğimiz mekan tiplerinden bazılarının üst üste gelme yan yana olma gibi durumlarının Foucault tarafından yorumlanmasıdır.
Heterotopya Micheal Foucault tarafından ütopya tanımına zıt bir kavram olarak ortaya atılıp; mekanların incelenmesi, analiz edilmesi, betimlenmesi ve okunmasını konu edinmiş; yaşadığımız çevrenin başka bir deyişle uzamın hem mitik hem gerçek bir tartışmasına denir. Aslına bakarsak mutlak anlamda tek bir heterotopya vardır diyemeyiz. Fakat Foucault’un bu konudaki tartışmaları ışığında var olma durumu hakkında kesin konuşamadığımız bu kavram ile ilgili söylenecek çok şey mevcut.
Foucault’un heterotopya mekanlarını Matruşka bebekleri gibi düşünebiliriz. Şöyle ki, heterotopya mekanlarının bir sonrakinden daha büyük bir çevre ortamından kendine yer bulduğu ama aynı zamanda bir öncekinin içinde daha küçük bir yer kapladığını söyleyebiliriz. Foucault bu konuda tam olarak şunu söylüyor; ‘’diğer alanlar kendilerine daha büyük bir ortam içinden yer bulur. Bir adet dışlanan alan ve bu alanın çevresinde daha büyük bir ortam…’’
Bir denizci için gemi heterotopya değildir. Onun için gemi; yaşadığı bir norm, inşa etmeye çalıştığı bir ortamdır. Fakat gemici bir adaya ayak bastığında, onun için farklı olan bilmediği farklı mekanda yaşamaya başlar. Bu yeni yaşam alanı için yeni kurallar koyar ve yeni sınırlar belirler. Gemici için başka bir alan (another space) olan ada heterotopya olarak düşünülebilir.
İlk olarak ayrılmış, kutsal ya da yasak yerleri heterotopyaların içine alabiliriz. Örnek olarak genç kızlar için balayı seyahatlerini gerçekleştirdikleri mekanları verebiliriz. Bir genç kızın bekaretini kaybettiği mekan o genç kız için ‘hiçbir yer’ diye betimleyeceğimiz bir yer oluyor. Balayı oteli hiçbir yerin yeri konumunda oluyor. Bir başka örnekle erkek cinselliğinin ilk belirtilerinin aileden başka bir yerde olması gerektiği düşünüldüğünden; 19. yy’daki yatılı okullar ya da askeriyeler hiçbir yerin yeri oluyordu. Bu yerlere kriz heterotopyaları deniliyordu. Günümüzde yok olmak üzere olsalar da dönemlerinde yapılan incelemelere göre kategorilendirmesi bu şekilde oluyordu. Günümüzde ise dinlenme evleri, psikiyatri klinikleri, hapishaneler, huzur evleri bu kategoriye giriyor. Sonuçta heterotopyaların toplum için belirgin ve kesin bir işlevi vardır. Aynı zamanda içinde bulunduğu kültürün eşzamanlılığıyla birlikte bir işlev kazanabilir ya da kaybedebilir.
Foucault’un heterotopya olarak ele aldığı ilginç sayılabilecek bir mekan olan mezarlığın; kentlerin diğer mekanlarına göre dışlanma durumu, tarih süresince inanışa göre değişen işlevi, her ailenin kendi karanlık ikametine sahip olduğu öteki şehiri olma durumu birer heterotopya olarak karşımıza çıkmasına neden oluyor. Heterotopyanın zamanın kopması, bölünmesi neticesinde işlemeye başlaması; mezarlığın mekansal değerlendirmesinde heterotopya mekanı oluşuna bir kapı daha açar. Mezarlıkların bir insanın dünya üzerindeki yaşamının son bulması, fakat inanış tarzlarına göre farklı bir boyutta yaşamının başlaması gibi yarı edebi değişik bir durumunun ortaya çıkışı ile heterotopikleşmesine sebep oluyor.
Zamanın bölünmesinin, kopmasının yanında biriktirilebilmesiyle de ilgili olan heterotopya mekanları olarak; müze ve kütüphaneler söyleyebiliriz. Tüm zamanları, dönemleri, biçim ve zevkleri bir yere kapama, biriktirme, zamanın zarar veremeyeceği bir yer oluşturma isteği anlık zamanları geçicilikten kurtarıp sonsuz kılma olgusu üzerinde gelişmiştir. Bu noktada belli bir zaman diliminde yaşanmış bir olayı başka bir zaman diliminde yaşatabilme noktasında müze ve kütüphaneler heterotopya mekan olarak Foucault’un anlatısı olmuştur.
Zamanın bölünmesi, kopması ya da tam tersi biriktirilmesi olgularının yanında zamanın geçiciliği üzerine de heterotopya mekanlarına bakacak olursak; bunlar panayır, şenlik ve festival alanlarıdır. Günümüzde bunlara tatil köylerini eklemek de mümkün.
Heterotopya sayılma durumu olarak daha farklı ele alınan tiyatro mekanlarına bakacak olursak; farklı mevkide kendi için bağdaşmaz olan farklı mekanları tek bir gerçek alanda toplar tiyatro mekanları. Birbirine yabancı birçok yeri, sahne üzerinde yan yana getirir. Aynı mantıkla sinema salonlarında da iki boyutlu bir ekrana yansıttıkları 3 boyutlu sahnelerde farklı mekan algısı yaratırlar.
Bu farklı mekanları bir araya toplayan heteropyalardan en eskisi bahçelerdir. Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan bahçelerin doğuda çok derin anlamları vardır. Geleneksel Acem bahçeleri mesela; dört köşesinde dünyanın dört diyarını temsil eden, merkezinde ise daha da kutsal dünyanın ortasını temsil eden havuz ve su fıskiyesini barındıran bahçelerdir. Bu tarz bahçelerin röprodüksiyonu niteliğindeki halılarda bu sınıflandırmaya alınabilir. Dünyanın küçük bir parçası olmalarına rağmen temsiliyetleri dünyanın tümüdür. Günümüzde hayvanat bahçeleri de belki buna bir örnek niteliğinde olabilir.
Bir askeri kışlanın ya da hapishanenin durumu gibi belli bir izinle ve belli görevleri yerine getirmek üzere girilebilen mekanlar için kapanma diyebilir miyiz? Ya da genelevlerin durumlarına bakacak olursak, mutlak olarak açıkta yapılmasına izin verilmeyen bir kapanma durumu mevcuttur. Kendi zıtlıklarıyla bir olan heterotopyalar; bir açılma ve kapanma sistemi gerektirdiğinin tersine, dışlamaları gizleyen bir yanı da vardır.