Gün Doğmadan Neler Doğar
‘’…Bu yolla tacın saf altından yapılıp yapılmadığını düşünen Arşimet büyük bir sevinçle çırılçıplak sokağa fırlamış ve bağırmıştır: Eureka! Eureka! (Buldum! Buldum!)…’’ Ufak bir kısmını okuduğunuz bu hikayenin tamamını hepimiz biliyoruz. Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetini bulmasını anlatan hikaye… Peki acaba Arşimet gündelik hayat düzenimizi kolaylaştıran başka neler bulmuş? Hangi keşif için çıplak olarak koşmamış olsa da ‘’Euraka! Eureka!’’ diye bağırma heyecanına nail olmuş? Sizlerle bir tanesini paylaşalım… Efsaneye göre; Arşimet, güneşin enerjisini bir noktada toplayarak gelen düşman gemilerini ateşe vermek için; kıyı şeridine yerleştirdiği bir dizi aynayı kullanmış. Yani hem yansıtma hem de toplama özelliği olan bir malzeme üzerinde ışığı toplayıp, sonra bu ışık topluluğunu yansıtarak kullanmış.
İlerleyen yüzyıllarda bu mantıkla bazı malzemelerden parlayan ışığın elektrik akımı yaratabileceği gözlemlenmiş (fotovoltaik etki). Daha sonraki yıllarda güneş ışığını selenyum ve altın kullanarak elektriğe dönüştüren ilk solar hücre üretilmiş. Devamında da Einstein tüm bu uğraşların hepsini bir çatı altında toplayarak; ışık miktarının ölçülebileceğini söyleyen fotoelektrik etki kanununu keşfetmesiyle Nobel Ödülü’nü kazanmış. Daha sonraları güneşin cömertçe paylaştığı enerjisini insanlığın kullanımına sunulmasına karar verilmiş ve silikon solar hücreler piyasaya çıkmış. Piyasası artan güneş enerjisi; o dönemde ABD ve Rusya arasındaki uzay yarışı nedeniyle yatırımların merkezi haline gelmiş. İlk uyduların bazılarına fotovoltaik hücreler aracılığıyla güç sağlanmış. Yani hızla gelişen teknoloji ortamında, güneş enerjisi kullanımı da payına düşeni almış.
Güneş Enerjisi Tarihsel Gelişimi – © enerjibes.com
© enerjibes.com
Güneş Girmeyen Eve Doktor Girer
2000’li yıllarda artık toplamdaki küresel güneş enerjisi kurulumu 1 GW’yi aşmış. Dünya çapında hızla yayılım gösteren güneş enerjisi panelleri; uzay araçlarından Anadolu’nun minik köy evlerinin çatılarına varıncaya kadar hayatımıza girmiş durumda. Bu teknoloji; tüketim odaklı bir Dünya anlayışından küresel bir enerji devinimine ön ayak olmuş, yeni pazarlar doğurmuş. Güneş enerjisine ulaşım kolaylaşmış; devletler bu tarz yatırımlara destek olma yolunu izlemiş, vergileri kaldırmış, teşvik amaçlı farklı projeler üzerinde durmuşlar. 2000’li yılların başında talebin 1 GW’yi aşmasına sevinirken 10 yıl gibi bir sürede talep yıllık 30 GW’nin üzerine çıkmış.
© solarexmagazine.com
Güneş Balçıkla Sıvanmaz
Dünya nüfus artışının ve sanayileşmenin en büyük getirilerinden biri de artan enerji ihtiyacı. 1950’den beri dünya nüfusu 2,5 kat artarken, enerji talebi 7 kat arttı. Dünya enerji tüketimi gösteriyor ki; tüketilen enerjinin yüzde 90’lık kısmı petrol, doğalgaz ve kömür. Yani fosil kaynaklar. Malesef fosil kaynaklar doğada yenilenemez enerji kaynaklarından. Elimizde var olan kadarını kullanacağız ve o kadar… Gittikçe artan insan nüfusunun günlük kullandığı enerji miktarının da arttığını düşünürsek, bir çıkmaza giriyoruz. Petrol ve doğalgaz dünya üzerinde belli başlı ülkelerin sahip olduğu, diğerlerine onlar tarafından tedarik edilen enerjilerdir. Böyle olunca tehlike daha da artıyor. Enerji bakımından dışa bağımlı ülkeler başta olmak üzere bu sorunu yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek çözebiliriz. Daha temiz ve daha az maliyetli olan yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmanın daha mantıklı olduğu aşikar. Yanımızda güneş gibi cömert bir dost varken dışa bağımlılığı azaltmak daha da kolaylaşıyor. Güneşle olan ortaklığı arttırıp hiçkimseye minnet etmemek; hem kendi iç ilişkilerimiz, hem de dışarıyla olan ilişkilerimiz açısından sizce de güzel bir çözüm gibi durmuyor mu?